20 Haziran 2009 Cumartesi
Beni kuş sesleriyle yıka
Işık işçisiyken henüz gülümsemen..
Rüzgâr geceye yol alırken
Asılı kalmışken dallarda bahar
Akşama düşmemişken yıldızlar
Umut kurumamışken
Gözyaşlarınla yıka....
Beni sığındığım göğsünün
Gök gürültüsüyle yıka
Çam kızılı bir sevda
Yanarken avuçlarımda
Dağlarda kar ateşiyle
Kardeş kanıyla
Beni babamın bakışlarıyla yıka..
Çiçeğin yansımasıyla /çiy tanelerinden
Gök kuşak bağlamamışken yedi rengine
Öptüğüm Dicle'dir
Aktığım tenin
Beni tanımadığım halkın
Ağıtlarıyla yıka...
Şair kıran fırtına
Toz duman satırlarda
Kalemin kâğıdı
Kanatmasıyla yıka...
ZEYNEP GÜNGÖR KAYA
16 Haziran 2009 Salı
parçalansın dilin mührü...
Mavi Bulutlara Bakamaz /Kurşun Yağmurları
Bahar tadı düşmedi damadığımıza, nicedir,
Kızıl bir tuvalden taşmıyor gayrı aşkın çizgileri.
Hınç yüklü bir şilep misali__
____vuruluyor ardımızdan kırbacını zaman.
Mevsim, hasat sonu ömrün / yüreğim boğum boğum ayrık otu
Karanfil kokularını toplayamazsın ki yarına.
Yine, yağmada kıyılarımız / kan revan içinde alın terim
Ki ömür, gelgitlerinde çırpınır hayatın
Bam teli çalınmış akortsuz saz misali beden
Hangi teline dokunsam____
____ içli ve derin sızılar yankılanır tınısında.
Mavi bulutlara bakamaz / kurşun yağmurları
Masallarla büyüttükte yarına / yaşamı büyütemedik.
Sevdaları yağmalanmış yeşil, / acısını ayaklarına bırakır dağların
Denizlerin dalgalı çıngırak seslerine__
______sürer içinde aşk korkularını da,
çentik çentik çizilir / gelgitlerin beyaz köpüğüyle hayat.
Acılar çığlıkla merhaba derken yaşama
Sevda, oyuncağı olur ilk solukta hasretin.
Şimdi sahipsiz meydanlarda / kırılmış özlemler gezinir
Ki yarın dilsiz ayrılıklara gebe _
_______ kurtlar bulanık havalarda düşer leş peşine.
Kucağımızda bir demet kasımpatı__
____yorgun dudaklarda can çekişiyoruz¬¬_
__ sokaklarda hala sevdaları yağmalanmış yeşil.
Karanfil kokulu sabahlarda ağırlarız korkularımızı,
Biliriz mavi bulutlara bakamaz / kurşun yağmurları_
_____dökülür yüreğin kızılına
Bir yandan, asırlık çınarlar soluyor iken öfkeyi__
____bir yandan / biçiliyordur anılarımız.
14 Haziran 2009 Pazar
Biley Taşı
unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı
neden her şey vecdini soldurur
çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar
bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı
herkes hırpalarken kısık sesle canını
bazı babaların yasıyla yaşarken herkes
savurdum bir sitemle ölümün giz dilini
ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla:
ey yetim, bu aşkta da babanı bulamadın galiba!
Bunu hiç unutma Meryem….
11 Haziran 2009 Perşembe
¤.¸.¤°´¯`*¤*¤.¸.¤°´¯`¤ ¤.¸.¤°´¯`*¤
"Rüzgarda sesini işittiğim nefesiyle dünyaya hayat veren yüce ruh, duy sesimi!
Küçük ve güçsüzüm. Senin kuvvetine ve bilgeliğine ihtiyacım var. Güzellik içerisinde yürümeme ve gözlerimin kırmızı ve mor gün batımlarını izlemesine izin ver. Ellerimin senin yarattığın şeylere saygı duymasını ve kulaklarımın sesini duyabilecek kadar keskin olmasını sağla. Beni bilge yap ki öğrettiklerini anlayabileyim. Her yaprağa ve kayaya gizlediğin dersi öğrenmeme izin ver. Kardeşlerimden daha üstün olabilmek için değil; en kötü düşmanım olan 'ben'i yenebilecek kadar kuvvet istiyorum. Sana temiz ellerim ve bakışlarımla gelmemi sağla ki; hayat tıpkı batan güneş gibi solduğunda, ruhum sana utanmadan geri dönebilsin!"
9 Haziran 2009 Salı
ÖDÜNÇ HANÇER ÖLDÜRMEZ BENİ / MURATHAN MUNGAN
ödünç hançer öldürmez beni
bir küfür gibi kara
kayış dilini ver
binlerce kez açıklasam da
dilini çözemediğim ihanet
gel bir daha bende dene kendini
ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte
ne ben yenebiliyorum seni
yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden
giden yolları suçlarından arındır
arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler
unutkan şiirler, kopmuş alıntılar
hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla
kendine yazdığın yaşam öyküsü!
ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır
gelme üstüme
boşalmış yeminlerin bileği
ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir
ödünç hançer öldürmez beni
ya başka bir silah seç kendine
ya bırak başkasının ellerine
ölüm aşkın işidir
kork benden sevgilim
ahretin olurum senin
bu kadar çok seven öldürmesini de bilir
ben seni
çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim
gücümdü güçsüzlüğüm
ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge,
büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat
yanıltma beni, beni bana yakıştır
son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen!
kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak
kör eder hançerini içimin gücü
ölümü göze alan yaşamasını da bilir
7 Haziran 2009 Pazar
Bilinçaltı Oyunları- I
-Önce-
Dur …durul…düşün…yorul…
“uyudu uyanamadı” dediler
Sayıkla…uyudu uyanamadı….uyudu uyanamadı….uyudu uyanamadı… uyudu… ama uyanamadı…
Hiç
Hiç’ten hep’e…Hep’ten hiç’ e… acıklı döngü
Acıklı döngü…acıklı döngü…acıklı döngü….
-Şimdi ve burada-
“Patolojik bir vak’a” dediler
Hatırlamadın mı?
Unuttun mu değil…
Bêje…bêje…bêje…
hatırlamadın mı?
-ladım
21 numaralı oda hep aynı şarkı dönüyor…kadın yatakta…kadın ayakta… epeyce iç ses…epeyce dış ses… epeyce sesin sesi… sus… sessizliğin sesi…sus…
karanlık…üzgünmüş gibi yapma efekti… unutulmuş bir adı duyumsama…
çekil… .çekil…çekil…gök yüzümden çekil…
küçüktü, gölgesi uzayınca kadın…
-sonra-
gün akşam oldu… bütün renkler aktı içe… sesler…sözler…sayılar…
saydı…sayamadı… hep sıfırda kaldı…kalktı…
cezir…
mekan: dip
6 Haziran 2009 Cumartesi
gül ve kül / metin kaygalak
I
söz kurudu!
kilitlendi dilimdeki nehir.
ölü bir dildi dilim
sesim
çarmıh ve oğul.
II
bir göldüm,
kurudum
bir güle döndüm.
rahme râm oldum
ve düştüm.
lehimlenen gözlerle
döndüm ışığa.
baktığım her yer çöl
sustuğum her gül
bir aldanış...
III
kederden bildim her şeyi.
toprağın
ve gülün ahı
kederden...
IV
mecrasını unutan
bir ırmak edasıyla
döndüm denize.
içinde dili ben
sesi kül olan bir ayla
tutundum
güneşin gölgesine...
yokluk!
unuttuğum ve var olduğum
her sözde...
V
meleklerin lütfuyla
geçtim,
sihirli taşlara
bıraktım
dilimdeki lekeyi,
sulara...
yolu kim bilir...
bu iz
bu rüya
ağladığım ve kör olduğum
bu dua...
varlık!
anladım sonunda
her şey gül'edir....
VI
kandili ben yaktım
külü savuran sen...
telaşla kaçıyorum
sözü hayattan,
ışığı söndürme oğul
gölgesine güven...
VII
zehrimi bıraktım
gecenin
çürüyen tenine.
dilsiz bir mahyâyla tutundum
soğuduğum
ve yüzleştiğim
ipeğe...
tükeniş!
bu gül
bu ten
söz ve külden öte...
VIII
her şey irin!
adıma biriken
bu kara
sarfedilen bunca söz...
bir eczâyla tutuşuyor
dilim
gecenin gizli yarasına...
IX
seçemem kendimi hatıralardan.
bu sis
titreyen bu perde
birazdan geçer dediğim
bu ses...
eksiliş!
soğudum tutuştuğum
o tende.
yerim yok,biliyorum.
dilsiz bir hevesle
büyüyttüm vebalimi
yine de.
X
oysa
sözden ibaretti her şey...
izini sürdüğüm
bu keder
bir ürpertiyle savrulduğum
bu hayat...
artık yeter!
dönemem
çocuklardan çaldığım
kuğuları
ağlattığım yere...
XI
bakışım
sarfetmiyor içimdeki kederi.
bu rüzgâr
ruhumun yabancısıymışım gibi durduğum
bu rüya...
hazır değilim oysa
külümden bir gülle
çıkmaya...
yüküm yok
sözümden başka...
XII
öylece duruyorum
nefsim ve kibrimle...
ateşe
suya
ve toprağa
döndüm yüzümü...
baktığım her yer
damıtıyor kendini
külle...
XIII
unutulmuş bir yüzle
çekildim
yüzümün sayhâsına...
hangi yanıma dönsem
düşerim incilerden yaptığım
tuzağıma...
dönüş!
sığınan bendim
sığınılan da...
XIV
yüzleştiğim o kamaşmayla
tutundum
alnımdaki sarmaşığa.
bu yol
bu esrâr...
hangi yaprağında sustuysam
bu defterin
gördüm
titrek bir iniltiyle
kuruduğunu
bir gülün...
XV
çoktan dönmüş olmalıydım
sustuğum o gövdeye...
yüzümü bağışladım.
kalbim kırık
umutsuz bir dille
gizlense de...
hançerim yok
kalbime saplayacak
gülüm de...
XVI
bildim
bir yolcu olduğumu hayattan.
soğumuştum üstelik,
kendime
bir uzaklık duygusuyla
yanaşmaktan...
sıfatım düştü,
ruhunu bir güle
rehneden hilekârdım artık.
XVII
ilişebilirim
ertelenmiş rüzgârla
gülün gölgesine.
terkedilmiş
bir sızıntıyla akan
bu hayat...
sorarım
hangi aşkla büyür gece
incinmiş bir yarasanın gözünde...
bilen yok oysa...
küstüğüm bu deniz
bu ırmak
sürüklenir içinden
gülle...
solan bendim
bu son gülüş
ve külle...
XVIII
önündeyim
yakalandığım o hatırayla
solgun bir gülün...
vazgeçebilirdim oysa
ürkek bir titreyişle
uğraşmaktan kendimle.
bilsem
külden de olacam
gülden de
susmayı öğrenirdim
bu ses
ve bu dille...
sonunda anladım
gül de bendim
kül de...
Metin Kaygalak /Yüzümdeki Kuyu'dan
(Avesta Yayınları s.78-95)
5 Haziran 2009 Cuma
4 Haziran 2009 Perşembe
marilyn marilyn baksana
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun fahriye abla
Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocandamısın
Hala dağları karlı erzincandamısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla
AHMET MUHİP DIRANAS
3 Haziran 2009 Çarşamba
BU YOL AŞKA ÇIKIYOR / AHMET ERHAN
Bu yol aşka çıkıyor
Doğru git,sola dön
İşte o denizi ben yarattım
Şu çiçeklerin adı neydi
Sümbül,manolya
İşte onları da
Bu yol aşka çıkıyor
Benden söylemesi
Yüzünde hüzün tanecikleri
Saçının her teli rüzgar
Sende sonsuzluğa doğru akan bir şeyler var
İnsanın şiire inanası geliyor
Kar gibi birdenbire dağılası
Ve seninle bir kartopu olası sonra
Kalbinin düğmelerini koparası
Avucumdaki çizgiler kadar bildiğim
Ve sonra unuttuğum bir şehrin
Solgun bir semtinde
Elli yaşımın ve yoksulluğumun koynunda
Yaşayıp duran diriliğim
Bu yol aşka çıkıyor
2 Haziran 2009 Salı
KALBİM DİNAMİT KUYUSU / AHMED ARİF
Gözlerin
Aşkla, acıyla...
Kuşatmışlar
Sesimi, soluğumu
Kesilmiş
Tuz-ekmek payım
Vurgunum
Ve darda,
Gözaltındayım.
Dal, kor keser
Penceremde açarsa
Kuş, vurulur
Üzerimden uçarsa.
Ve hal böyle böyle,
Yol bu yöndeyken
Gelir,
Ki her gelişinde
Daha da içten
Gelir,
Soluk soluğa
Benim olursun.
Amansız sarmasında
Kollarımın
Esrik,
Çığlık çığlığa
Erir, kar gibi vücudun...
Nicedir,
Kahpe ağzında
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz.
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız.
Biz ki
Yarınıyız halkın,
Umudu, yüzakıyız,
Hıncı, namusu...
Şafakları,
Taa şafakları
Hey canım,
Kalbim
Dinamit kuyusu...
1 Haziran 2009 Pazartesi
KESTİM KARA SAÇLARIMI / Gülten AKIN
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön
Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
Tutsak ve kibirli -ne gülünç-
Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez
İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı
Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum
Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın
Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantı ile karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum